top of page

ATA KİBİRLİ BİNEN EVE YAYAN DÖNER (*)

Güncelleme tarihi: 30 Tem 2023

Geçenlerde Instagramda akışa düşen bir hikaye yine beni çok güldürdü. Bir Amerikan gemisi karakteri üzerine yazılmış oldukça bilindik bir hikaye .

Bir deniz navigasyon kanalının kaydettiği iddia edilen konuşmalar ;

İspanyollar ; Burası A-853, çarpışmadan kaçınmak için lütfen rotanızı 15 derece güneye çevirin. Şu anda 25 deniz mili uzaktasınız ve tam üzerimize doğru gelmektesiniz.

Amerikalılar- Asıl siz kendi rotanızı 15 derece kuzeye çevirin!

İspanyollar ; Negatif! Tekrarlıyoruz! Rotanızı 15 derece güneye çevirin!

Amerikalılar ; ABD gemisinin kaptanı konuşuyor! Kendi rotanızı derhal 15 derece kuzeye çevirin

İspanyollar- Öneriniz mümkün görünmedi. Bize çarpmak istemiyorsanız rotanızı 15 derece güneye çevirin!

Amerikalılar ; (Artık sesini yükselterek) Sizinle ABD Deniz filosunun büyüklükte ikinci uçak gemisi USS Lincoln`ün komutanı Richard James Howard konuşuyor. Beraberimizde iki kruvazör, avcı uçakları, dört denizaltı var, ayrıca bizi hücumbotlar destekliyor. Size TAVSİYE ETMİYORUM! EMREDİYORUM! Rotanızı 15 derece kuzeye çevirin, aksi halde filomuzun emniyeti için tedbir alacağız. Derhal rotamızdan çekilin gidin!

İspanyollar; Sizinle Juan Manuel Salas Alcantra konuşuyor. Şu anda iki kişiyiz. Beraberimizde bir köpek, akşam yemeğimiz, iki şişe bira ve bir de kanaryamız var. Kanarya şu anda uyuyor. Ayrıca bizi radyo istasyonu Cadena Dial La Coruna destekliyor. Şu anda İspanya'nın Finisterra Galicia kıyısında ve A- 853 numaralı deniz fenerinde olduğumuzu göz önünde bulundurarak buradan hiçbir yere gitme niyetimizin olmadığını söyleyeyim. Deniz fenerimizin İspanya'daki deniz fenerleri arasında büyüklük açısından kaçıncı sırada olduğuna dair hiçbir fikrimiz yok. Kayalık sahillerimize kafadan geçirmek üzere yönlenmiş -biiip- geminizin emniyeti için istediğiniz -biiip- tedbiri alabilirsiniz. Ama yine de ısrarla tavsiye ediyoruz, rotanızı 15 derece güneye çevirin.

Amerikalılar - Tamam anlaşıldı teşekkürler. ...


Tabi bazı bilgileri de kontrol etmekte fayda var. USS Lincoln- Evet böyle bir gemi var ; https://en.wikipedia.org/wiki/USS_Abraham_Lincoln_(CVN-72) Richard James Howard- Bu hikaye dışında başka bir yerde bu isim geçmiyor. Juan Manuel Salas Alcantra- Bu isim de bu hikaye dışında başka bir yerde geçmiyor. Bu efsane konuşmanın İngiliz Kraliyet Donanma gemisi ve Kanadalı ve İrlandalı deniz feneri versiyonları da varmış.


Deniz fenerindekilerin karşıdakinin taktiği ve tavrını tekrar ederek verdiği cevapların kurgusu, yanıtlardaki ince ve zeki tonlar mükemmel ve güldürüyor. Hani günlük hayatta "kapak olmuş" denecek bir cevap.


Genellikle katılığın ve kendini beğenmenin tehlikelerini veya durumsal farkındalık ihtiyacını öğreten bir örnek olarak kullanılan bu hikaye, bir reklam filmi olarak da canlandırılmış.


Bu hikaye tekrar karşıma çıkınca bana kendine çok güvenip, ne yapsam, ne desem doğrudur, aksi olamaz kibriyle herkesi ve her şeyi hor gören tavırları olanları hatırlattı. Kurumsal hayatta hala aktif olan meslektaşlarımın hayatlarının, ego patlaması yaşayan yöneticilerle ne kadar çekilmez ve zor hale geldiğini gördüğüm için, bu pazar bu itici tutumla ilgili düşüncelerimi ve yaşadıklarımı paylaşmak istedim.


Kendine değer vermek, en basit anlatımla kişinin kendi ile iyi bir ilişkisi olması. Elbette burada genel olarak kullandığımız kendini beğenmişlik ve kibirden daha çok, kişinin kendine objektif yaklaşarak, korkmadan iyi ve kötü yönlerini bilmesi ve kabullenmesi, eksikliklerinin farkına varması, kısaca kendisiyle barışık olmaktan kaynaklı olarak kendisini sevmesidir. Diğer tabiriyle kendini bilmesi (Aslında kendini her yönüyle bilme ve sevme halinin tam tersi olarak da ”kendini bilmezlik” durumu olarak tarif ediliyor). Buna karşılık “kendini beğenmişlik”, içinde kibir barındıran, kendini diğerinden üstün görme ya da başkalarını küçük görme tavrı olarak tanımlanabilir.


Kendini beğenmiş dediğimiz zaman üstünlük duygusu, beğenilme gereksinimi, hayranlık beklentisi, sürekli takdir alma gibi narsistik özellikler de ön plana çıkıyor. Yöneticide bu kişilik özelliği varsa bunun ekibine ve kuruma yansıtması çok can sıkıcı olabiliyor.


Öncelikle bu tip yöneticiler kendilerine yapılan eleştiriyi aşağılayıcı ve küçük düşürücü buluyorlar, herhangi biri ya da sıradan olmadıklarını düşünüp, üstün olduklarına inanıp buna göre davranılmasını bekliyorlar. Yaptıkları her şeyi büyük bir zafer gibi gösterip, başkaları üzerinde nasıl bir izlenim bırakacakları ve ve başkalarının kendisi hakkında neler düşüneceğine odaklılar.


Kendini beğenmiş yönetici, başarısızlıkların suçunu kendisi üstlenmeyerek başkalarının üzerine yıkmaya eğilimli oluyor. Örneğin bir mesaj ona sorulmadığı için yanlış yazılmış ya da gönderilmiştir, ya da o iş bir diğerinin görevini yapmaması nedeniyle daha az karla bitmiş ya da kaybedilmiştir.

Bana göre en kötüsü de, kendilerince hedefledikleri noktaya kadar gösterdikleri alçakgönüllülük, hatta neredeyse arkadaşlık tavırları. Çünkü bu kişilerin hak duyguları kendilerine yöneliktir. Kendini beğenmişlikleri bir şekilde etrafı rahatsız ettiğinde daha mülayim, alçakgönüllü bir izlenim uyandırmaya çalışır, özellikle söylemlerini yumuşatırlar. Ancak kibir ve takdir duygusu baskın olduğu için bu alçak gönüllüğün aslında sahte olduğunu belli eden sinyaller verirler. Mesela aşırıya kaçarak giyinip, süslenip püslenerek, başkalarının dikkatini üzerlerine çekecek tavırlarının üzerine gösterişli gayrimenkuller, pahalı tatil, mekanlar, pahalı marka, eşya gibi varlıkları bir şekilde konuşmalarına sürekli dahil ederler ve iletişimin içinde canlı ve göz önünde tutarlar. Esprili, muzip ve hazırcevap olabilirler, çünkü çoğu zaman başkalarının gönüllerini kazanıp onları kendilerine bağlamak ihtiyacı hissederler.

Bu da ekipte çalışanlar arasında etkili olur, çünkü bu kendine fazlasıyla güvenen, biraz da özenilen kibir, aynı imkanlara, ünvana ya da güce sahip olmanın bir anahtarı gibi algılanabilir, hatta desteklenebilir. Burada tecrübeli üst düzey yöneticiler ve alıcıları açık insan kaynakları uzmanlarının izleme ve kontrolü devreye girmelidir. Çünkü kurumsal ya da özel hayat hiç fark etmez, kibir ve kendini beğenmişlik rahatsız edicidir ve caka satanlar, hava atanlar ekip çalışmasını baltalar, verimi düşürür ve sonunda insanların hayatında veya çalıştıkları kurumlarda kalıcı olamazlar.


Bazen insanlar, kendini beğenmişlik ya da kibir sözcüğü yerine kendilerini hırslı olarak da tanımlayabilirler. Hırs başka, kibir başkadır. 'Hırs'ın İnce Çizgisi' başlıklı yazımda kendini önemsemenin ve gücün yenilmezliği duygusunun nelere yol açtığını paylaşmıştım.


Yıllar önce bir öğle yemeğinde bir iş arkadaşım, bak aynı zamanlarda işe başladık, ben nerelere geldim sen hala nerelerdesin demişti! Ben şok! Koşullarımız, bölümlerimiz, uzmanlıklarımız bambaşkaydı. Açıkçası bu kendini beğenmişlik ve kibir, elbette ki tartışmasız terbiyesizlik karşısında dilim tutulmuştu.


Terfi ve ilerlemesi için desteğimize ihtiyaç duyduğu için bizi kullandığını sonradan anladığımız bir çalışma arkadaşımız, bizlere hediyeler alır, arada jestler yapar, nerede bir toplantı olsa mutlaka eşlik etmemizi ister, hatta bazen başkalarıyla öğle yemeğine falan gitsek, neredeyse küserdi. Sonra desteklerle istediği görevi aldı. Kendisiyle bir süre daha devam eden onun için ise bir süreliğine olduğunu anladığımız cici arkadaşlığımız "puff" diye yok oldu. Odak kendisi olduğu için, artık insanlara önem vermiyordu ve davranışları işi olduğu zaman yakın, candan, pozitif ve işi bittiği zaman ise ilgisizdi.


Yıllar önce, önerilen bir göreve kendimce sebeplerimle itiraz edip, madem öyle, yollarımızı ayıralım dediğimde, bir başka yöneticim "Ciddi misin? Tek annesin, nasıl geçineceksin?" diye sormuştu! İnsanlar kendilerinde nasıl hak buluyorlarsa, hayatınızla ilgili de söz sahibi olduklarını sanıyorlar. Bu ne kibir!


Kendi doğru ve yanlışlarını aramaya ilgisiz ama herkese bir kusur bulup kendilerini parlatmaya hevesli olan bu insanlar etrafımızda çoklar. Eğer kendini beğenmiş biri değilseniz, bu insanların bir şekilde sizden bekledikleri ilgiyi görmediklerinde dünyanızı karartmaya çalışmasına anlam veremiyorsunuz. Bir zamanlar tanıdığım biri, kalabalık bir ortamda birinden beklediği yaklaşım ve samimiyeti görmeyince aklıma hayalime gelmeyecek gerekçelerle aylarca başımın etini yemiş, hatta durumu -ortada böyle bir durum olmadığını, yanlış yorumladığını söylediğimde- benim diğerini kendisinden çok sevdiğim ve onu savunmadığım için beni suçlayan söylemlere kadar getirmişti. Şimdi geçmişe dönüp baktığımda bu konuda ne kadar gereksiz yere darlandığımı anlıyorum. Meğer derdi "Beni herkes sever o da sevmeli"ymiş.


Geçenlerde paylaştığım, birini kovmakla övünen yönetici gibi, kendini herkesten farklı gören ve yarattıkları bulut içinde yaşayan çok yönetici örneği var, bu çok üzücü.


Sosyal medyadaki kibir ne yazık ki daha çok eğitim seviyesi yüksek profillerde göze çarpıyor. Gündemi meşgul eden konularda "hala mı bunları yazıp çiziyorsunuz, ay sıkıldım sizin bu tekrarlarınızdan" imalarıyla insanların kendilerince yaptıkları yorumları hor gören kibir ve kendini beğenmişlik, hemen sonrasında dikkati kendilerine çekmeye çalışan paylaşımlar ya da sempatik derli toplu takılırken arka fonda mekan, aksesuar, yaşam tarzı gibi görsellerde gizleniyor.


Girişte paylaştığım hikaye pek çok kurumsal iletişim ve gelişim seminerlerinde, yönlendirici kitaplarda kullanılmış. Gücün "yanılmazlığı" hakkındaki sevilen hikayeler arasında yer alıyor. Bu hikayenin "kendine önem vermenin önemsizliği" üzerine bir ders olduğunu görüşünde birleşenler çoğunlukta. Diğer yönleriyle de bu hikaye esnekliğe duyulan ihtiyaç, durumsal farkındalığın önemini vurgulayan bir örnek olarak da kullanılıyor.


Güç çok önemli olsa da, ancak kendini besleyen kaynakların yetkinliği ve kapasitesi kadar etkili olabiliyor. Elbette bir savaş gemisi önündeki engelin hareketli mi sabit mi olduğunu anlayacak teknik donanıma ve mürettebata sahiptir. Hikayedeki gemi komutanının bunu kontrol etme ihtiyacı bile duymadan büyüklüğün verdiği güçle, kendini üstün görme davranışı devam etseydi, durum bir felaketle sonuçlanabilirdi. Aslında gerçek hayatta da kibir ve kendini beğenmişlik kişisel felaketlerle sonuçlanıyor. Bu tip kişilerin kendilerine toz kondurmamaları, başarıya ve takdire olan zaafları şirketler için belirli bir süre kuvvetli bir itici güç olsa da, uzun vadede ekiplerle çalışamadıkları için, pek çok diğer çalışanın motivasyonunu da kırarak, genellikle başarısız sonuçların mimarı olabiliyorlar.


"Nasıl önemli kişiler olduğumuzu sanırız, içinde çalıştığımız çevreye kendi başımıza can kattığımızı düşünürüz, yokluğumuzda hayat beslenme ve nefes duracak diye hayal ederiz ama ortaya çıkan boşluk fark edilmez bile, hemen kapanır ve çoğu zaman daha iyinin olmasa da daha hoş bir şeyin alanı olur." Wolfgang Van Goethe


İyi pazarlar.


*İtalyan Atasözü







54 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page