top of page

AĞZINI BOZMA!


Son yıllarda sokaklarda konuşulan dilin çirkinliği dayanılmaz noktaya geldi. Küfretmek adeta bir moda.

Öyle yaygın ki, noktalama işareti yerine kullanılıyor sanki. İçinde küfür olmayan cümle yok neredeyse.


Geçtiğimiz günlerde her zaman benzin almaya gittiğim yerde, 20’li yaşlarında genç bir delikanlı, bir araçtan diğerine giderken, benim yanaştığım pompaya geldiğinde sinkaflı bir küfür etti. Ulu orta.

Kartla ödeme yapmak için çantamı alıp arabamdan çıktığım anda oldu bu ve direkt karşısında duran bana küfretmiş gibi bir durum yaşandı. Üzerime alınacak bir şey yok elbette, bana söylenmediği belli, ama neden, neden özellikle gençlerin ağzı bu kadar bozuk?


Sesimi çıkarmadım, kasaya gidip ödememi yapıp geldiğimde aracın yanındaydı. Binerken, lütfen ulu orta küfretme, ağzından çıkana dikkat et, hem ayıp, hem de herkes benim gibi davranmayabilir diyerek uyardım.


Birkaç hafta sonra yine aynı benzincideyim, bu sefer orta yaşlı bir bey yardımcı oluyor. Dolmasını beklerken, tüm istasyonda yankılanan bir telefon konuşması duyduk ikimiz de. Nasıl küfürlü anlatamam. Bu iğrenç konuşma nereden geliyor diye bakınıyoruz. Yine bizimki, benzin istasyonunun market kısmında bir yere oturmuş, telefonla konuşuyor, sanıyor ki kimse duymuyor ama sesi tavandan ilerleyerek tüm istasyonda yankılanıyor. İstemesen bile duyuyorsun.  Aracımla ilgilenen ise alı al moru mor nasıl mahcup, bir bana bakıyor, bir o gence. Gidip uyarabileceği bir mesafede de olmadığından adamcağız ne yapacağını şaşırdı.


Belli, bu gencecik insan böyle iletişim kuruyor, kendini ancak böyle ifade ediyor. İşin kötü tarafı galiba çoğu kişi kendini artık böyle ifade etmeyi seçiyor.


X (Twitter) da bazen karşıma öyle paylaşımlar çıkıyor ki, normal olan tek şey soru işareti (?)! Üç dört kelimeden oluşan, herhangi bir resim ya da bir alıntı olmadan öyle ortaya yazılmış küfür tamlamaları ile dolu


Ailecek yemeğe gidiyorsunuz ya da bir alışveriş merkezine, arkadaşınızla kahve içmek için bir kafede oturuyorsunuz, telefonla konuşandan tutun, yan yana yürüyen iki kişi bile aralarında küfürlü konuşuyor. Geçtiğimiz yıllarda harika güneşli bir sonbahar gününde Abant Gölü’nde yürüyüş yaparken hem yüksek sesle hem de küfür kıyamet konuşan bir grup genci artık dayanamayıp uyarmıştım. Gençlik coşkusunu anlıyorum ama küfrü anlamıyorum.


Neredeyse üniversiteye kadar, hatta üniversitede bile küfürlü konuşmalar duymadım desem abartmış olmam. Ailemizde zaten hiç küfür olmazdı. Rahmetli büyükbabam bu konuda çok hassasmış, hem insanlara saygısı hem de inancı nedeniyle çocuklarının bırakın küfrü ağızlarından kötü kelimeler çıkmasına bile tahammülü yokmuş. Bizim evimizde de olmazdı. Eve misafirler geldiğinde duyardık ara sıra. Lise dahil (ki ergenliğin en saçma şeyleri yaptırdığı ve söylettiği zamanlardır bilirsiniz) küfürlü konuşmalar, en azından kızlı erkekli gruplarda çok az olurdu. Küfrün gücendiriciliği, söylerken bile düşündürürdü insanları, olur olmadık yerde kullanılmazdı. Hoş karşılanmazdı, gruptaki herkes yadırgardı, söyleyen bir toparlanırdı. Bazıları küçükhanım, prenses derdi bana bu yüzden, ama durum böyleydi. Küfür duymamış, küfretmemiştim.

 

Bu durum uzun yıllar böyle devam etti. Sokakta küfredilmez, kadınların yanında küfredilmezdi. Küfür acizlik, eğitimsizlik göstergesiydi. Seviyesiz konuşmalar yapılmazdı.


Şimdi ise her yerde küfür var. Laf arasında, muhabbet arasında, kahkaha arasında, bir iş ters giderse, bir iş rast giderse, şaşkınlıkta, üzüntüde, sevinçte, öfkede, mutlulukta, hüzünde, her duygu artık küfürle birlikte ifade ediliyor ya da küfredilmezse eksik kalacakmış gibi davranılıyor.


Yanınızda çocuğunuz, eşiniz, belki anne babanız var ya da önemli projenizi sunacağınız biri, belki patronunuz, belki bir sorununuz var oturup konuşacaksınız. Yakınınızda iki kelimesinin biri küfür bağır çağıra konuşulurken sizi nasıl dinleyebilirler, siz kendinizi nasıl anlatabilirsiniz?


Bu yazı için internette dolaşırken küfretmeyi psikolojik, sosyolojik açıdan inceleyen pek çok kitap ve yayın olduğunu görünce şaşırdım.


Küfür, eski çağlardan beri var, dilin bir parçası. Kültürel bir olgu da aynı zamanda. Bizim kültürümüzde özellikle erkek çocuklarına daha bebekken öğretilir, hatta çocuk yarım yamalak bile olsa zorla küfrettirilir, ahali de güler.


İnsanlar yüzyıllardır küfrediyorlar, bazen arınmak, acıyı azaltmak, rahatlamak, bazen duygu ifadesini pekiştirmek, bazen dayanışmayı sağlamlaştırmak, bazen bir durumu özellikle belirtmek ve vurgulamak, bir gruba dahil olmak, kabul görmek, bazen ilgi çekmek, bazen de taciz, aşağılama ve dışlamak için.


Yıllar boyunca dille beraber küfür de gelişmiş, güncellenmiş. Daha çok gücendirmek, küçümsemek, kızdırmak, acıyı azaltmak, dışlamak, taciz etmek, tahrik etmek için yeni kelimeler, tamlamalar, deyimler eklenmiş.


Küfür kültürlerin de bir parçası. Anadolu'daki kullanımı da malum. Bu yüzden "aaa küfür çok ayıp, öyle şeyler söylemeyin"  diyecek halim yok, zaten konumuz bu da değil, yazının başında da belirttiğim gibi mustarip olduğum, bu çirkin tarzın her yeri virüs gibi sarması.


Sosyal medyada küfrün boyutu artık, seviyesizliğin zirvesinde. Anonim hesapların ardına saklanmış kim olduğu belli olmayan pek çok hesaptan paylaşılan, amaçsız, gereksiz bir küfür çöplüğü var.

Geçenlerde yine bu konu için araştırma yaparken ders esnasında çok ağır küfreden bir üniversite hocası için yapılan yorumları okudum, utandım. Küfretmek eğitimsizlerin yaptığı bir şeydir iddiasına zıt olarak insan yetiştirmek gibi önemli bir sorumluluğu olan ve rol model olması beklenenler ders verirken küfrediyor.


Ha sen hiç mi küfretmezsin diyeceksiniz, yıllar içinde özellikle lügati zengin olanların katkısıyla birkaç tane öğrendim, itiraf edeyim, hatta kullanır oldum. Diğer taraftan bir anne olarak bilmem iyi olur, belirttiğim gibi, gençlerin dilinde küfür varsa, bihaber olmamak lazım bu durumdan. Küfretmemek zayıflık olmadığı gibi, her şeye küfretmek matah bir özellik değil.


Olur olmaz yerde kullanılmayınca biraz evvel bahsettiğim, duyguyu ifade etme, acıyı azaltma, sevinci çoğaltma etkisini de deneyimledim. Hatta bazen çok kızıp ya da üzülüp, küfür dağarcığım yetersiz olduğu ve beceremediğim için küfredemediğimde, bunu rahatça yapanları arayıp "bir küfretsene içim soğusun" dediğim bile olmuştur.  Gerçekten bazen gerekiyor.


Yabancı dizi ve filmlerdeki lisana dikkat edin. İnanılmaz küfür var, noktalama işareti ve bağlaç görevini görüyor. Bu durum izleyiciyi etkiliyor, insanların konuşmalarına yansıyor. ABD de bir araştırma "filmlerde küfredildiği için mi Amerikalılar küfrediyor, yoksa zaten sokaklarda küfürlü konuşulduğu için mi filmlerde küfür var" sorusuna yanıt aramış. Kesin cevabı verememekle birlikte toplumun kültürel yapısı içinde bu duruma bağışıklık kazandıkları sonucuna varmış.


Medyanın küfür dilinin normalleşmesinde çok katkısı var. Diğer taraftan insanların gerçek hayatta küfrettiği bilinen bir gerçek ve dizilerde filmlerde yer alması eskisi kadar garipsenmiyor. Eskiden Yeşilçam'ın şehirli filmlerinde veya şehirli karakterlerinin konuşmalarında küfür olmazdı, ama köy kasaba filmlerinde yerel kültürün ve dilin olağan parçası olan küfürler ve kelimeler kullanılırdı, hatta insanları güldürür, hislendirirdi, rahatsız etmezdi. Şimdi ise film ve dizilerde kan, vahşet, şiddetle beraber senaryo metninin yarısı belki daha fazlası küfürlerden ve "BİP" lerden oluşuyor. Hala gelişim çağında olan pek çok çocuk ve genç, sansürlense de ne söylendiğini anlıyor.


Oyun platformlarında küfür yine sorun. Pek çok online video oyun platformu küfre karşı prensipler, kurallar benimsemiş, dikkat çekici bir gelişme gerçekten. Aşırı küfreden oyuncular şikayet edilebiliyor, hatta oyundan atılıyor.


Futbol maçlarındaki küfür ve kavgalar ise yıllar içinde bireysellikten kitlesel hareketlere dönüştü. Futbol maçlarına çoluk çocuk gidilirken, aşırı küfür ve gergin ortam aileleri uzaklaştırdı. Küfürlü spor lisanı kadın erkek tüm taraftarlar arasında yayıldı ve dillerine yapıştı. "Küfür etme, futbolu kirletme" gibi kampanyalar ve cezalarla kontrol edilmeye çalışılsa da dozu artarak devam ediyor. Orası stadyum orada olan orada kalır diyenler olsa da, hepimiz görüyoruz ki orada kalmıyor. Dışarıda da devam ediyor, maçlar ulusal kanallarda yayınlanıyor, evlerde seyrediliyor, maç sonrası sokağa dökülen taraftarlar bu dili sürdürüyor, ertesi gün insanlar birbirine anlatırken, maçları tartışırken olay kopup gidiyor.


Geçenlerde bir stand-up gösterisine gittim, art arda çıkan 6 stand-up'çının kullandıkları lisanın yarısı küfür. Komik değil, zekice değil, sadece popüler güncel olaylar "ti"'ye alınıyor eleştiriliyor. Halbuki ana fikri son derece zekice olan metinleri, daha zengin kelimeler ve doğru yerlere  yerleştirilmiş seçilmiş küfürler ve elbette vücut diliyle  harmanlasalardı performanslarını ve komediyi unutulmaz hale getirebilirlerdi. Şener Şen’in, Kemal Sunal’ın filmlerinde konuşmanın doğal parçası olarak kullandıkları efsane repliklerinin olduğu sahneleri gözünüzde canlandırın. Maalesef, seyrettiklerim bunlardan çok uzaktı. 


Başka bir araştırma küfretmenin söylendiğinin aksine acizlik değil, zekâ belirtisi olduğunu savunmuş, Buna katıldığımı söyleyemeyeceğim. Zeki ve lisanına hakim bir insan ne söyleyecekse düzgün kelimeleri kullanmayı tercih eder, bu kapasiteye sahip olur hemen küfretmez. Bugün yaşadığımız durum ise bunun tam tersi. Düşünmeden, hemen, o anda ağızdan çıkan küfür dili o kadar hakim ki, öncesinde iki düzgün laf söylenmiyor bile.


Bir sav da küfür dağarcığımızın genişliğinin genel kelime dağarcığımızın genişliği ile ilişkili olduğu ve küfrün duyguların deneyimlenmesi ve ifade edilişleri ile sıkı sıkıya bağlantılı olduğu. Bunu da 16 yaşındaki oğluma sordum. Bir ara bu küfür akımına fena kapılmışlardı, şimdi ise hem içine girdikleri ortamların değişmesi hem de daha çok kitap okudukça küfrün azaldığını anlattı. Oğluma göre gençler konuşmayı bilmediklerinden küfrediyor, durumu anlatmak için o kadar laf sıralamak yerine küfretmek kolaylarına geliyor. Bir nevi iletişim metodu yani. Ama bu tutum hiç bir durumu çözmüyor, iletişim yetersiz kalıyor ve döngüden çıkıp, adamakıllı düzgün şekilde konuşmadıkça anlaşmak mümkün olmuyor.


Bu durumda, sokakta yürürken bir arkadaşınızla öğle yemeğinde nereye gidelim gibi son derece günlük ve sıradan, dünyanın sonu ya da dünyanın en muhteşem olayı olmayan bir konuşmanın yarısının küfürle dolu olması, hangi duygunun nasıl bir deneyimi olabilir, vurgulanmak istenen şey nedir? Küfretmeye gerek var mıdır? Hele hele cinsiyetçi küfürlere öğle yemeği, ya da bebeğin biberonu ılık mı, şu numaralı otobüs bu duraktan mı geçiyor gibi son derece sıradan durumlar için gerek var mıdır?


Uzmanlar, şiddetin dilde başladığını, sözel saldırganlığın kavgacı ve düşmanca konuşmaları içerdiğini ve küfretmek, hakaret etmek, alay etmek amacıyla söylenen sözleri kapsadığını belirtiyorlar.


Gelin görün ki sokaklar artık  böyle. Hiç bir alakamız yokken kendi halimizde yolumuzda yürürken, yemeğimizi yerken, televizyon seyrederken, sosyal medyada dolaşırken gerekli gereksiz kullanılan, seviyesiz, cinsiyetçi ve taciz dolu küfür şiddetine maruz kalıyoruz.


Umarım bu sevimsiz ve seviyesiz küfür modası hızla biter ve dili daha zengin, yapıcı kullandığımız zamanlara gecikmeden kavuşuruz. Memlekette de küfretmeden yaşamak zorlaştı diyeceksiniz, o konuya hiç girmeyelim.


Herkese küfürsüz günler.




Comentarios


bottom of page